blog_img1

Çocuklarda Obsesif Kompulsif Bozukluk (OKB)

Obsesyon; kişinin isteği ve arzusu dışında gelen, kişide tedirginlik doğuran ve zihinden uzaklaştırılamayan, ardı sıra tekrarlayan düşüncedir. Kişi, bu düşünceleri zihninden uzaklaştırabilme amacıyla, çeşitli istem dışı tekrarlayan hareketler yapabilir ki bunlara kompulsiyon adı verilir. Halk arasında takıntı hastalığı olarak da bilinir. Obsesif Kompulsif Bozukluk (OKB), ciddi kaygıya yol açacak şekilde tekrarlayan obsesyon ve kompulsiyonların tek başına ya da birlikte bulunduğu bir hastalıktır.

Erken çocukluk döneminde birçok hareketin tekrarı doğal karşılanabilir. Bu gelişim ve öğrenmenin bir gereği olarak değerlendirilir. Örneğin, 2-3 yaşında bir çocuk oyuncağı ile tekrar tekrar aynı şekilde oynayabilir. Küpleri üst üste dizer, bozar ve tekrar dizmeye çalışır. Bazı sözleri birkaç kez tekrarlayabilir. Bunlar obsesyon ve kompulsiyon olarak değerlendirilmez.

OKB genellikle erişkin yaşın hastalığı olarak bilindiğinden, çocuklarda görülmediği gibi yanlış bir kanı vardır.
Oysa, erişkin dönemi takıntılarının çoğu çocukluk döneminde başlamaktadır. Ancak; çocukluk döneminde ilgisizlik, üzerinde durulmama ya da çocuğun belirtileri gizleme eğilimi nedeniyle gözden kaçabilmektedir. Yapılan araştırmalarda, erişkin yaşta OKB tanısı konmuş kişilerin azımsanamayacak bir kısmında hastalığın yaklaşık 5-15 yaşları arası başladığı bildirilmiştir. Klinik olarak, 3 yaş gibi çok erken dönemde başlayabildiği de görülmüştür.

Hastalığın temel özelliği, zihinden uzaklaştırılamayan tekrarlayıcı düşünceler ve bu düşünceleri uzaklaştırma çabası ile tekrarlanan hareketlerdir. Çocuk ya da genç; çok anlamsız, aptalca, saçma ve kendisine yabancı gelen bu düşünceleri zihninden kovamaz. Tekrar tekrar gelen bu rahatsız edici düşünceler çocukta çok yoğun sıkıntı ve kaygı doğurur.

Örneğin, çocuğun zihnine, annesinin hasta olup öleceği ya da kendisinin babasının ölmesini istediği gibi kötü ve rahatsız edici düşünceler gelir. Zihninden bir türlü uzaklaştıramadığı bu düşünceler çocukta dayanılmaz bir sıkıntı doğurur. Dindar bir ailede yaşayan çocuğun içinden, tekrar tekrar Allah’a kötü söz söylemek gelebilir. Her defasında yoğun sıkıntı yaşayan çocuk, “tövbe tövbe” diyerek ya da dua okuyarak bu kötü düşünceyi kovmaya çalışır. Düşünceler tekrarladıkça dualarını tekrarlar ve sonunda çocuk adeta bu düşüncelerin esiri olur. Devamlı dua okumaktan ya da tövbe demekten kendini alamaz.

Takıntıların hastalık halini alması için çocuğun günlük hayatını olumsuz yönde etkilemesi gerekir.
Hastalık durumunda; çocuk takıntılar ile uğraşırken vakit harcar, günlük işlerinden geri kalır. Örneğin; ödevini yazmaya çalışan bir çocuğun temizlik ve düzen ile ilgili bir takıntısı varsa, çok küçük bir hata yaptığında hatayı silme yerine o ana kadar yazdıklarını hiçe sayarak tüm sayfayı yırtar. Sayfaları yırtmaktan bir türlü ödevini bitiremez. Ellerini çok uzun süre yıkayan ve el yıkamasını durduramayan bir çocuk; yemek öncesi el yıkamaya başlar ve bir türlü sofraya oturamaz, el yıkama işini bitiremez. Takıntılar; çocuğun aile ve arkadaşları ile ilişkilerini bozar, sosyal uyumunu olumsuz etkiler.

Çocuğunda OKB belirtilerinin olduğunu fark eden anne ve babalar, her şeyden önce, çocuklarını suçlayıcı yaklaşımlardan uzak durmalıdırlar. Çocuk tekrarların verdiği sıkıntı ile uğraşırken, buna bir de anne-babanın eleştiri ve suçlamaları eklenirse, sıkıntı bir kat daha artacak ve belirtiler çoğalarak devam edecektir. Anlayışlı davranmak ve çocuğun sıkıntısını paylaşmak gerekir. Ceza ve yasaklamalarla takıntıları önlemeye çalışmak çocuğa verilecek en büyük zarardır. Uzun sürebilecek tedavi sürecinde ailenin en önemli katkısı, çocuğun tedaviye devamını sağlamak yönünde destek olmak ve anlayışlı bir tutum sergilemektir.

Takıntıların tedavisinde davranışçı psikoterapi yöntemlerinden ve ilaçlardan yararlanılmaktadır. Bu iki tedavi birlikte de uygulanabilmektedir. İlaç tedavilerinden ve bilişsel davranışçı terapilerden alınan sonuçlar yüz güldürücüdür.